Kurban Bayramı ve Hikmetleri Üzerine

Rabbimiz ömür verirse bir Kurban Bayramını daha idrak edeceğiz. Allah’ın (c.c.) kendilerine kurban kesecek kadar ikramda bulunup zenginlik verdiği müminler, kurban kesmek suretiyle hem Allah’ın rızasını, hoşnutluğunu kazanacaklar, hem de bu vesileyle ihtiyaç sahiplerine ulaştıracaklardır.
Bir gerçeği iyi bilmek ve idrak etmek lazım ki, Rabbimizin bizim ibadetlerimize ihtiyacı olmadığı gibi kestiğimiz hayvanların etlerine de ihtiyacı yoktur. Dolayısıyla bu bayramlar, kullarına sonsuz iyilik, ikram ve ihsan sahibi olan Rabbimizin imtihan formatında yine iyilik yapmasından başka bir şey değildir.
Elbette Kurban Bayramı’nın varlığından amaç sadece fakirlerin ete ulaşması değildir, zira İslam’ın emirlerinin her zaman iki cephesi vardır ki birisi kişinin nefsinin ıslahına yönelik iken diğeri ise toplumun huzur ve ıslahına yöneliktir. Kurban kesen bir zengin nefsinin birçok hastalığına mani olurken, zekât ve sadakada olduğu gibi toplumsal olarak da zengin fakir arasındaki uçurumun derinleşmesine mani olur. Yani bu ibadeti onun yaşadığı toplumda var olan fakirleri hatırlaması ve unutmamasına vesile olur. Özellikle çağımızın en büyük hastalığı olan zenginle fakirin mahalle- sokak- siteler gibi her yerde ayrışması ve artık birbirini göremez hale gelmesi yani gettolaşma ve yalnızlaşma eğilimi için İslam’ın birçok emirleri en güzel ilaç hükmündedir. Nitekim aşağıdaki hadis-i şerif tam da bunu hatırlatmaktadır.
“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66)
Bu konuda bir parantez açarak söylemek isterim ki, her zaman olduğu gibi çağdaşlık gururu ile kendince kurban ibadetini bir vahşet olarak gören ve aslında sadece cehaletini sergileyen, karnı tok ama beyni ve aklı yokları hiç kaale almamak gerekir. Zira bu imtihan dünyasında kıyamete kadar hakkın karşısında yalanı hak gibi göstermeye çalışan şeytanın insanlardan yardımcıları olacaktır.
Rabbimiz insanoğlunu kendine kulluk için yarattığı gibi yeryüzündeki diğer tüm canlıları da insanoğluna hizmet için yaratmıştır. Bu büyük gerçek idrak edilerek her türlü nimetten istifade ederken, bu duygularla hareket edilmeli ve bu duygu hatırdan asla çıkarılmamalıdır. Bu gerçeği unutanlar, zamanla kendilerine asıl nimet vereni unutarak, kullara kulluğa başlamak gibi büyük bir zillete düçar olmaktadırlar. Yani açıkçası yüce Yaratıcı’yı unutmak ve yaratılmışları yaratan yerine koymak insanoğlunun en büyük yanılgısı ve handikapıdır ki, tarih boyu bu yanılgı hem toplumların hem de fertlerin hayatında çok büyük acı ve ızdıraplara neden olmuştur. Daha açık ifade edersek bu vahim yanlış bazı insanların kendini ululamasına, firavunlar gibi küçük tanrılar haline dönüşmesine sebebiyet verdiği gibi bazı insanların da kullara kulluğa kadar giden köleleşmesine sebebiyet vermiştir. Allah’ı Rab bilmeyen, ya nefsinin kölesi, ya da kendisine nimet veren insanların kölesi durumuna düşmektedir ki bu başkaca alternatifi olmayan bir akıbettir.
O halde Allah’a yapılan bütün kulluklar gibi, kurban ibadeti de, insanın kendi kıymetini bilmesinin ve yeryüzündeki bütün insan dışı varlıkların insanoğlu için yaratıldığını idrak ederek Allah’a kulluğa yönelmesinin vesilesi olmalıdır.
Kur’ân’ın da beyanı ile kurban ibadeti Hz. Adem’den (a.s.) itibaren var olan çok eski ve köklü bir ibadettir. Yine Kur’ân’da detaylı anlatılan Hz. İbrahim (a.s.) ve Hz. İsmail’in (a.s.) kıssaları çok ibretliktir. Hz. İbrahim (a.s.), Allahü Teâlâ bir oğul verirse, onu Allah için kurban edeceğini söyler. Dileği hâsıl olunca, sözünü yerine getirmesi rüyada birkaç kere bildirilir. Hazret-i İbrahim bir baba için en zor bir sınav da olsa sözünde durup oğlunu kurban etmek ister. Cenab-ı Hak, (Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız. Bu, kesinlikle apaçık bir imtihandı. Biz, (oğlunun canına) bedel olarak ona iri bir kurbanlık verdik. Onun hakkında, “İbrâhim’e selâm olsun!” ifadesini sonradan gelen nesiller arasında devam ettirdik.) buyurulur.
Yine ulu’l-azm bir peygamber olan Hz. İbrahim (a.s.), Nemrud tarafından ateşe atıldığında canı ile, Hz. İsmail’i kurban etmesi emredildiğinde evladı ile, ovaları kaplayan bütün sürülerini bağışlamakla da malı ile imtihan edilir, bu üç imtihanı da kazanarak kendisinden sonra gelen hem peygamberlere hem de tüm insanlara örnek bir duruş gösterir. Kur’ân-ı Kerim’de de bu sınavı kazanması nedeniyle (Sözünün eri İbrahim) diye övülür. (Necm,53/37) Zira İslam’da sözünde durmak (Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar.) (Ahzab,33/23) ayetinde de ifade bulduğu gibi büyük fazilettir.
Bu kıssalardan çıkarılacak dersler çoktur. Öncelikle bilmek gerekir ki Rabbimizin asla bir insanın kurban olarak kesilmesinden yana bir isteği olmaz. Bu sadece sonucu Allah tarafından bilinen ama Hz. İbrahim için meçhul olan bir sınavdır. Rabbimiz burada Hz. İbrahim’in kendini görmesini ve imtihanı iradesiyle kazanmasını ister. Zira bu sınav hem Hz. İbrahim, hem Hz. İsmail hem de onlardan sonra gelecek olan nesiller ve müminler için çok kıymetli ve hikmetli mesajlar içerir. Rabbimizin her şeyden çok sevilmesi, insanların yerinde en sevdikleriyle sınanıp imtihan edilmesi, Allah için zekât, fitre, sadaka gibi infaklar yaparak kulun cömertleşip cimrilikten kurtulması, fakirlerle zenginler arasında hasetlik kıskançlık gibi kötü duyguların törpülenmesi, zenginlerin fakirleri yoksulları görüp gözetmeleri nedeniyle yıkıcı bir toplumsal felakete dönüşebilecek olan kıskançlık duygularının, sevgi, saygı, hoşgörü gibi güzel duygulara dönüşmesi gibi çok çeşitli hikmetler barındırır.
“Kurban Bayramı günü âdemoğlunun yapacağı en faziletli iş kurban kesmektir. Şüphesiz o kurban kıyamet gününde, boynuzları, kılları, çatal tırnaklarıyla (sevap olarak) gelecektir. O kurban, daha kanı yere düşmeden önce, Allah katında (makbul bir davranış olarak sevap defterine) kaydedilir. Bu yüzden nefislerinizi onunla temiz hale getirin.” (Tirmizi, Edâhî, 2)
“Ey Fatıma! Kalk, kurbanının yanında bulun, şunu iyi bil ki; onun kanından yere düşen ilk damla ile, işlemiş olduğun günahların tümü affedilir. Kurban kesilmeden önce şöyle dua et: ‘Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi içindir. Onun ortağı yoktur. Bana böyle emrolundu ve ben Müslümanlardanım.” (Heysemi, Mecmeu’z-Zevaid, c. IV, s. 17)
“Kim ki gönül hoşnutluğuyla ve kestiği kurbanın sevabını Allah’tan umarak kurban keserse, bu onun için Cehennem ateşine karşı perde olur.” (Timizi, Kıyamet, 50)
Hadis-i şeriflerindeki müjdelere nail olmak, hem de bilemediğimiz daha nice hikmetli faydalarına mazhar olmak için imkânı olan ve üzerine kurban kesmesi vacip olan kardeşlerimiz bu ibadeti aşk ile yapmalıdırlar diyerek yazımızı noktalayalım.
Allah’a (c.c.) emanet olun.