Güzel ahlakın içinde bazıları vardır ki diğer tüm ahlaklara faziletçe baskın gelir veya aslında hepsini içinde barındırır. Onlardan birisi şüphesiz merhamettir. Merhametin sözlük anlamı hepimizin bildiği üzere mahlûkatın içinde şefkate değer her varlığa, acımak, şefkat göstermektir. Bizleri ve tüm mahlûkatı yoktan var eden Rabbimiz’in en baskın vasfı da merhametli olmasıdır. Nitekim “Allah mahlûkatı yarattığı vakit, kendi nezdinde arşın üstünde bulunan kitabına ‘Rahmetim gazabıma üstün geldi.’ diye yazdı.” şeklinde bizlere ulaşan hadis-i şerif bu gerçeği açıklar niteliktedir. (Buhârî, Tevhid 15, 22, 28 55, Müslim, Tevbe, 14-16)
Merhameti böyle taşkın olan Rabbimiz, kullarından da merhametli olmalarını ister ve bunu her şeyin üzerinde önemser. “Bu, Allah’ın kullarının kalplerine yerleştirdiği merhamettir ve Allah, ancak merhametli kullarına rahmet eder.” (Müslim, Cenâiz, 11; Buhârî, Merdâ, 9)
“İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.” (Buhârî, Tevhîd, 2) hadisi de bu gerçeği dile getirir. Görüldüğü gibi rahmete mazhar olmak için, kullara merhamet etmek şart koşulmuştur.
Rabbimiz’in güzel isimleri arasındaki Rahman, Rahim, Rauf gibi isimleri merhametinin farklı tecellileridir ki hepsi de; rahmet eden, acıyan, şefkat gösteren anlamlarını ihtiva eder. Mesela, yarattığı her mahlûka hiçbir ayrım yapmadan acıması, rahmet etmesi Rabbimiz’in Rahman ism-i şerifine karşılık gelir. Rahim ism-i şerifi ise adaleti de içinde barındıran bir yücelikle yalnız hak edenlere yani iyilik edenlere, iyi kul olmak için mücadele edenlere, acımayı ifade eder... Mesela, Rabbimiz’in kâinatı ve içindekileri yoktan var etmesi, kâfir, mümin ayırt etmeden tüm canlılara hayat imkânı vermesi Rahman isminin tecellisidir. Rahim isminin tecellisi ile de hidayeti kabul edenler ve iyiliği tercih edenler rahmete ereceklerdir. Yine şöyle ifade edecek olursak insanın yaratılışı, varlık sahnesine çıkarılışı Rahman ismine karşılık gelirken, var olduktan sonra merhametli oluşu ise Rahim ismine karşılık gelir. Rabbimiz’in peygamberler göndermesi ve kullarının hidayetini dilemesi de Rahim isminin bir tecellisidir. Bir de şu incelik vardır ki Allah rahmet ederken kullar ancak merhamet eder, rahmet edemezler…
Evet, Rabbimiz’in acıması çoktur. Kur’ân’da bunu vurgulayan, gösteren, hatırlatan yüzlerce ayet vardır. Mesela ilk sure Fatiha’dan başlayalım ki önce besmeleyle başlar. Her işe başlarken söylememiz tavsiye edilen besmelenin anlamı, herkesçe malumdur ki “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” demektir.
Sonra ilk ayet “Âlemlerin Rabbi’ne hamdolsun.” ve akabinde “O, Rahman ve Rahîmdir.” diyerek yine hemen rahmete, merhamete vurgu yapılır. (Fatiha, 1/1-2-3)
Rabbimiz merhametini Kur’ân’da bazen bizatihi direkt ifade eder. Mesela;
“...Şüphesiz Rabbiniz çok şefkatli, pek merhametlidir.” (Nahl, 16/7)
“...Şüphesiz ki Allah, insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.” (Hac, 22/65)
Bazen de peygamberlerin lisanıyla haber verir:
“Musa dedi ki: Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla, bize acı. Sen merhametlilerin merhametlisisin.” (A’raf, 7/151)
“Yusuf dedi ki: Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir.” (Yusuf, 12/92)
Bazen de sıradan kulların ifadesinde bu merhametin eserleri görülür ki bu ifadelerle hem rahmet ve merhamet hatırlatılır hem de siz de böyle merhametime sığının mesajları verilir:
“Kullarımdan, ‘Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.’ diyen bir grup vardı.” (Mü’minûn, 23/109)
Rabbimiz’in rahmet ve merhametinin sınırı yoktur. Yeter ki kulları bunun farkında olarak O’na yönelsinler ve ne kadar günahkâr olurlarsa olsunlar yine bu rahmete adabınca iltica edip af dilesinler; kesinlikle yüz üstü bırakılmayacak, elleri boş çevrilmeyeceklerdir.
“Kim bir kötülük yapar yahut kendine zulmeder, sonra da Allah’tan bağışlama dilerse Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur.” (Nisâ, 4/110)
Evet, eğer Rabbimiz’in böyle sonsuz merhameti olmasaydı ve kulları arasında bunun çok cüzi bir kısmını paylaştırmasaydı yeryüzü kesinlikle yaşanmaz ve çekilmez olurdu…
“Allah Tealâ rahmetini yüz parçaya ayırdı. Doksan dokuzunu kendi yanında tuttu, bir parçasını ise yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça rahmet sebebiyle bütün canlılar birbirine merhamet ederler. Hatta kısrak (emzirirken) yavrusuna basıp da zarar verir korkusuyla ayağını kaldırır.” (Buhâri, Edeb, 19; Müslim, Tevbe 21)
“Allah Teâlâ yeri ve gökleri yarattığı gün, yüz rahmet yarattı. Her bir rahmet yerle gök arasını dolduracak kadardır. Bu yüz rahmetten yeryüzüne bir tek rahmet indirdi ki bu sayede anne yavrusuna, yabani hayvanlar ve kuşlar da birbirlerine merhamet ederler. Kıyamette ise O, bu rahmetin tamamı ile kullarına merhamet eder.” (Müslim, Tevbe, 21)
Rabbimiz’in elçileri ve peygamberleri de Allah’ın Rahim isminin üzerlerinde fazlasıyla tecelli ettiği merhametleri coşkun kimselerdir ki bu merhametten en fazla nasiplenmiş olan nebilerden birisi Efendimiz (s.a.v.)’dir. Nitekim Kur’ân’da bu vasfından dolayı açıkça Rabbi tarafından övülür.
“Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe, 9/128)
Peygamberimiz’in kendi lisanıyla merhametini ifade eden sözleri de çoktur.
“Ben Muhammedim, Ahmedim, (peygamberlerin izinden giden) Mukaffî’yim, (insanları etrafına toplayan) Hâşir’im, tevbe peygamberiyim, rahmet peygamberiyim.” (Müslim, Fedâil, 126)
“Ben lanetçi olarak gönderilmedim. Ben ancak rahmet olarak gönderildim.” (Müslim, Birr, 87)
Akra’ b. Hâbis Hz. Peygamber (s.a.v.)’i torunu Hasan’ı öperken görünce, “Benim on çocuğum var onlardan birini bile öpmedim.” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” buyurdu. (Müslim, Fedâil, 65)
“Ben bazen uzatmak niyetiyle namaza başlarım. Fakat bir çocuğun ağlayışını duyar ve annesinin ona düşkünlüğünü bildiğim için namazı kısa tutarım.” (Müslim, Salât, 192)
Efendimiz çok merhametli bir peygamberdi ve her fırsatta merhametli olmayı öğütledi. Bunu yaparken anne ve baba merhametinden örneklerle Rabbimiz’in merhametini de anlayışımıza dâhil etmeyi ihmal etmedi...
Bir adam yanındaki çocukla Hz. Peygamber (s.a.v.)’e geldi. Adam çocuğu bağrına basıyordu. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Ona karşı merhametlisin değil mi?” diye sorunca adam: “Evet” dedi. Bunun üzerine O (s.a.v.): “Allah ona karşı senden daha merhametlidir. O, merhametlilerin en merhametlisidir.” buyurdu. (Buhârî, Edebü’l-Müfred, 137)
Ve 23 yıllık nübüvvet döneminde; katı kalpli, merhameti unutmuş cahil bir toplumu sevgi dolu, yumuşak kalpli, gözü yaşlı ve merhametli bir topluma dönüştürerek risaletini tamamladı.
“Muhammed, Allah’ın Rasulü’dür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.” (Fetih, 48/29)
Sonuç olarak, şiddetin alabildiğine yaygınlaştığı özellikle insan canına kastın zararlı bir böcek öldürmek kadar kolaylaştığı bir zamandayız. Şiddet olaylarının yaygınlaşması yüzünden televizyonlarda haberleri izleyemiyoruz. Zira hemen her gün, her saat ve saniye hiçbir yüreğin izlemeye dahi dayanamadığı zulümler, işkence ve şiddet, korumasız insanlara, hiçbir suçu olmayan masum çocuklara, yaşlı insanlara reva görülüyor. Hayretler içinde kalıyor, bunu bir insan nasıl yapabilir diyoruz. Zulmün tavan yaptığı bir zaman dilimindeyiz. Gerçekten hadislerde ifade edilen ahir zamanın en önemli belirtilerinden birisi de zulmün artması, merhametin yüreklerden adeta silinip çıkmasıdır. Şu bir gerçek ki insanların gönül dünyalarında fıtraten var olan merhamet duygusu tek başına artık huzurlu bir dünyayı oluşturmaya yetmiyor. İslam inancı, Allah sevgisiyle terbiye edilmiş bir topluma her şeyden çok ihtiyacımız var… Allah’ın dini olan İslam, kötü duyguları törpülemede, iyi duyguları yeşertmede daha önce de tecrübe edilmiş önemli bir yere sahip… Lakin ne yazık ki günümüzde İslam’ın yanlış yorumları da bu şiddetin sebebi olabiliyor... Bu ise insanlık âleminin düştüğü bu badireden kurtuluşunun tek adresi olan İslam için ne kötü bir iftira… Hâlbuki insanlık tarihi şahit ki merhameti terk etmiş bir cahiliye toplumu, İslam’la ne kadar sevgi dolu, fedakâr, merhametli bir toplum haline gelmişti… Bugün yine insanlık için buradan bir çıkış yolu bulabiliriz. Yalnız önce İslam’ı, hırslarımızın ve nefislerimizin yüzünden içine düşürdüğümüz bu iftira çukurundan doğru bir İslam bilgisiyle çıkarmamız gerekiyor.