Cenab-ı Hakk hepimizi “Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır.” deyip dosdoğru yolda yürüyenlerden eylesin. Muhakkak Allah’ın Beyt-ül Haramı’na hac yapmak İslam’ın şartlarından biridir. Gücü yeten tüm Müslümanların ömründe bir kere hac yapması farzdır. Şafii mezhebine göre umre de bir defaya mahsus farzdır. Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: “Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanımazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey O’na muhtaçtır.)” (Âl-i İmrân, 3/97)
Bu ayet, Müslümanlara haccın farz olduğunun delilidir. “Yolculuğuna gücü yetenler” demek, hacca gitme imkânına kavuşanlar demektir ki bu imkânın ölçüsünün ne olduğu konusunda mezhepler farklı görüştedirler. İmamı Şafii’ye göre bu imkân, vasıta ve yol masraflarını karşılama kudreti ve yolda bir mani olmamasıdır. İmamı Malik’e göre yürüme ve çalışıp kazanma iktidarı, İmamı Ebu Hanife’ye göre ise bu söylenenlerin tamamıdır.
“İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler. Gelsinler ki, kendilerine ait birtakım menfaatlere şahit olsunlar ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (onları kurban ederken) Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin.” (Hac, 22/27-28)
Müfessirlere göre ayetin birinci cümlesinde işaret edilen faydalar, hem dünyevî hem uhrevîdir. Dünyevî faydaları; haccın insan üzerinde meydana getirdiği ahlakî tesirler ile ticarî ve içtimaî kazanımlardır. Uhrevî faydaları ise Allah’ın hoşnutluğu ve O’nun müminlere olan af ve mağfiretidir. Müminlerin Allah’ın ismini anarak kurban kesmeleri emredilen belli günlere “Eyyâm-ı Nahr” (kurban kesme günleri) denir ki bunlar Zilhicce ayının 10, 11 ve 12. günleridir. “Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve Beyt-i Atik’i (Kâbe’yi) tavaf etsinler...” (Hac Sûresi, 22/29)
Hacıların kirlerini gidermelerinden maksat; özellikle tıraş olmaları, tırnaklarını kesmeleri, koltuk altlarını ve kasıklarını temizlemeleri ve genel olarak bütün bedeni kirlerden arındırmadır. “Beyt-i Atik’i tavaf etsinler” demek “Kâbe’nin etrafını dolaşsınlar” demektir ki bir defa dolaşmaya bir “şavt” denilir. Tavaf yedi şavttan ibarettir. Bunlardan dördü farz, üçü vaciptir. Bu haccın rükünlerinden olan tavaftır ve adına “tavaf-ı ziyaret” denir. Ayrıca bir de “tavaf-ı kudüm” ve “tavaf-ı sadr” vardır ki ilki Kâbe’ye ilk varıldığında yapılan kavuşma tavafı diğeri de ayrılırken yapılan veda tavafıdır.
“Emir budur. Kim Allah’ın hükümlerine saygı gösterirse bu, Rabbi katında kendisi için bir hayırdır. Haramlığı size okunanların (bildirilenlerin) dışında bütün hayvanlar size helâl kılındı. Artık putlara tapma pisliğinden kaçının, yalan sözden kaçının.” (Hac, 22/30)
Resulullah (sav) şöyle buyurdular. “İslam beş şart üzerine kurulmuştur. Allah’tan başka bir ilah yoktur Muhammed O’nun Resulü’dür demek (kelime-i şahadet), namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve oruç tutmaktır.” Yine Resulullah (sav) buyuruyor ki: “Hacca gitme imkânına sahip olup da haccı yapmayanın üzerinde Yahudi ya da Hristiyan olarak ölmekten başka hiçbir şey yoktur.” Bu hadisteki nihai tehdit hacca gitme gücüne sahip olan ve haccı terk edenler içindir.
Hacca gitme gücüne sahip olan Müslüman için haccını tehir etmesi, tembellik yapması, sonralara bırakması ve türlü türlü özürler bahaneler göstererek haccı seneden seneye aktarması layık değildir. Çünkü ölümün onu ne zaman yakalayacağı bilinmiyor. Mesela kişi öldü, farz olan haccı eda etmeden ahirete intikal etmiş olur ve bundan sorumludur. Allah’a karşı da asi ve günahkâr olur. Varislerine kendisine vekil olarak hac etmelerini vasiyet ettiyse ve varisler vekil olarak hac yaptılarsa haccı yerine gelir. Ölen kişi varislerine vasiyet etmese de varisleri kendiliklerinden ona vekâleten hac yaparlarsa haccın farizasını yerine getirmiş sayılır.
Mesela sağlığını kaybetti, artık hac yapacak hale gelinceye kadar hac onun zimmetinde kalır. Bu durumdayken de vekil tutarak hac farizasını yerine getirebilir.
Hacda istita’a (güç yeterliliği): Hacca gidecek insanın gidiş ve dönüş için erzağı, bineği vb. olmalıdır. Nafakaları kendi üzerinde olan kişilerin nafakalarını da dönene kadar karşılayabilmelidir.
İstita’a insanlara göre ve mekânda yakınlık uzaklık bakımından değişir. Kendisinde hacca gitme şartları olmayan ama kuvvetli gönül arzusu ile Allah’ın evi Beytü’l Haram’a gitmek isteyen, Allah’ın dinindeki bu farzı yerine getirmek isteyen kişinin imanı kâmil ve pek büyüktür. Lâkin yolculuğu esnasında ve vatanında Allah’ın hukukunu kaybetmemek koşulu ile iman tekâmülü ve büyük sevaplar hasıl olur. Ancak bu koşullar olmaksızın hacca gitmeye çalışan Allah katında günahkâr olur. Mesela, üzerinde Allah’ın nafakaları farz kılınanların nafakalarını karşılamadan yolculuğa çıkmak veya insanlardan dilenerek ihtiyacını karşılamayı düşünmek veya kalbinden insanları aldatmayı geçirmek veya yolculuğu nedeniyle farz namazları kılmaması veya bir harama düşmesi gibi...
Hacca gitme gücünde olmayanların gitmemesinde Allah onlara ruhsat tanımıştır. Hacca gitmeye gücü olmayanın hacca gitme misâli bir binayı yapıp bir şehri yıkmak gibidir. Çünkü insanların çoğu seferlerinde böyledirler ve zannederler ki Allah’ın beytini haccederler. Hâlbuki onlar hacdan çok uzaktadırlar. Zira onlar emrin kapısından girmediler. Bu sözlerimiz hac yapmasına gücü yetmeyen hakkındadır. Ama hacca gitmeye gücü yetenin bir an önce haccını yerine getirmesi gerekmektedir. Sonrasında farz olmayan hacları yapması müstehaptır.
Hacda çok üstünlükler olduğuna dair çok hadis-i şerif rivayet edilmiştir. Resulullah (sav) buyurdu ki: “En üstün cihad hacdır.” Başka bir hadiste: “Hac önceki günahları yıkar.” “Hac yapan haccı esnasında çirkin söz söylemezse, dinin kaidelerini çiğnemezse günahlarından arınır, anadan doğduğu gün gibi tertemiz olur.”
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Yapılan bir umre diğer bir umreye kadar aradaki günahlara kefarettir. Makbul haccın mükâfatı cennetten başkası değildir.” Resulullah (sav) buyurdu ki: “Haccın iyiliği, yemek yedirmek ve yumuşak söz kullanmaktır.” Başka bir hadis: “Hacılar ve umreciler Allah’ın elçileridir. Dua ettiklerinde kabul eder. Mağfiret dilediklerinde onları bağışlar.”
Hacca gitmek isteyenlerin yolculuk için helal erzak ve nafaka kazanması için çok çalışması, haccın mühim adaplarındandır. Çünkü haram malla hac yapanın Allah haccını kabul etmez. Hac yolunda, malını Allah yolunda harcayan gönlünü has tutsun; çünkü o harcanan malın bedeli hayır, bereket, kolay zenginlik ve ferahtır. Zengin hacının, hacda Allah yolunda özellikle oralı fakirlere ve diğer Müslüman fakirlere çok harcama yapması çok önemli ve sevabı da çok büyüktür.
Hacca giden kişi yolda alçak gönüllü olacak, Allah’tan korkacak ve kendini; Mütekebbir, Cebbar olan Allah’ın elçisi olarak bilecek. Çünkü Allah’ın, üzerine farz kıldığı görevleri eda etmek için yola çıkmıştır.
Yolculuğu müddetince herhangi bir şekilde büyüklenmeyecek, kendisinin bolluk ve rahata kavuşmuşlardan olduğunu düşünmeyecek. Zira bu şekilde düşünmekle Allah katında tard olanlardan olabilir.
İmam Gazali Hazretleri buyuruyor ki: “Cenab-ı Allah hac yolculuğunu ahiret yolculuğuna temsil olarak yapmıştır. Kişi yolculuğa hazırlandığı zaman bu yolculuğu her an ahiret yolculuğuyla ölçmesi ve karşılaştırması lazımdır. Yolculuğa çıkacak kimse ehli ve dostları ile vedalaşınca onlarla sekarat anında vedalaşmasını düşünsün. Yolculuğu için erzakını alınca ahiret erzakını düşünsün. Yolunun uzaklığı ki yolda başına bir musibet gelmesinden korktuğundan ahiretin yolunun uzunluğunu, Münker ve Nekir’i ve kabir azabını düşünsün, ihrama girmesinde kefeni düşünsün. Safa ile Merve arası gidip gelmesinde kıyamet günü mizanın etrafında dönmesini düşünsün. Arafat’ta, haşrı düşünsün. Allah ona rahmet etsin ve onun mükâfatı bol hayırlar olsun. Hacı, Allah’ın emin beldesine “Mekke-i Müşerrefe”ye ulaşınca kalbi Allah’ın tazim’i ile dolsun, gücü yettiği kadar Allah’a karşı alçak gönüllü olsun, itaat etsin, yumuşak söylesin, korksun ve boyun eğsin. Bu vasıflar diğer vatanlarda da sembolü ve örtüsü olsun.”
Kâbe’de çok tavaf yapmalı ve çok namaz kılmalıdır. Hadiste varid oldu ki: “Kim Kâbe’yi (yedi defa dolaşmak suretiyle) tavaf eder ve (tavaftan sonra) iki rekât namaz kılarsa bir rakabeyi (köle veya câriye) azadlamış gibi sevabı olur.” (İbni Mace) Yine hadiste varid olan “Kâbe’yi tavaf edenin, ayağını yere her bastığında bir günahı silinir ve ona bir sevap yazılır ve onun derecesi yükselir.” Yine bir hadiste variddir ki: “Her gün Beyt’in üzerine yüz yirmi bin melek iner; altmış bini Beyt’i tavaf edenler, kırk bini namaz kılanlar, yirmi bini de Beyt’e bakanlar içindir.” Onun için Kâbe’yi çok tavaf etmek, çok Kur’an okumak, çok zikir ve dua etmek lazımdır. Özellikle tavafa çok özen gösterilmelidir.
Hacı Kâbe’de Hacerü’l Esved’e çok selam versin, İsmail (a.s.) hicresinde çok namaz kılsın; çünkü orası cahiliyet devrinde Kâbe’den kesilmiştir. Zemzemi çok içsin, çünkü zemzem suyu yeryüzündeki en hayırlı sudur. Bir hadiste variddir: “Zemzem suyu aç olanı doyurucu, hastaya şifadır.” Bu şerefe ulaşmak için büyüklerimiz bu suyu içmekle Allah’ın fazlı ve Resulullah’ın bereketiyle isteklerine nail olmuşlardır.
Arafat’a geldiği zaman, istiğfar ve dua etmeli, yalvarmalı ve çok ağlamalı. Tövbe edip kendi nefsi, ana babası, dostları, sevenleri ve bütün Müslüman kardeşlerinin ahiret ve dünya işlerinin iyiliği için Allah’a niyaz etmelidir. Kerem sahibi Allah’a, elinde bütün hayırları bulunduran, gök ve yer hazinelerinin sahibi Allah’a, kulluk acziyeti içerisinde dua etmelidir. Bu uğrak yer İslamiyet’te en büyük uğrak yerdir. Çünkü Allah’ın salih kulları, yarattığı birçok mahlukat ve sayıları sayılamayacak kadar melekleri hazırdır.
Hadiste varid oldu ki: “Cenab-ı Allah o mevkifte (Arafat’ta) duranlar ile iftihar ediyor ve onları mağfiret ettiğini meleklerine haber veriyor. Cenab-ı Allah orada bulunan iyilerin amellerini kabul edip kötülüklerini de iyiliklere bahşediyor. “İnsanların en büyük günahkârları vakıfta (Arafat’ta) olup Allah’ın onu affetmediğini zannedendir.” Bir hadisin rivâyetine göre: “İblis’in, Arafat günündeki kadar küçük ve önemsiz bir halde olduğu bir yer görülmedi. Bu da bu mevkife rahmetin çok indiği ve Allah’ın orada bulunan günahkâr kullarını affettiğinden ileri gelmektedir.
Hacının maksadı Allah’ın Beyti’ni ziyaret etmek ve haccın yasaklarına saygı göstermek olmalıdır. Bu ise hacı için en mühim kurallardandır. Bu kuralları çiğnememesi için onu hac ibadetinden alıkoyan dünya eşyalarından arınmalıdır. Dünya aşkına dalıp Allah’tan gafil olmak, hacda ticaret işleri ve alışveriş ile meşgul olmak, Kâbe-i Muazzama’nın tazimi ve hacda yapılacak farz ibadetleri unutturur. Günümüzde bu türde çok insan var. Bazı kimseler de hacca gitmeye hazırlanır ama asıl gayeleri hac değil, ticarettir. Bu büyük bir hata ve çok çirkin bir davranıştır. Ama hac esnasında yapılacak ticaret, eğer hac yapanı hac farizelerinden alıkoymayacaksa meşrudur. Bunun bir sakıncası yoktur. Cenab-ı Allah’ın böyle bir ticarete izni vardır. Bu durumla ilgili Kur’an’da şöyle buyrulmaktadır:
“Hac mevsiminde ticaret yaparak, Rabbiniz’den gelecek bir lütfu, kazancı aramanızda size herhangi bir günah yoktur. Arafat’tan ayrılıp (sel gibi Müzdelife’ye) akın ettiğinizde, Meş’ar-i Haram’da Allah’ı zikredin. Onu, size gösterdiği gibi zikredin. Doğrusu siz O’nun yol göstermesinden önce yolunu şaşırmışlardan idiniz.” (Bakara, 2/198)
Diğer ibadetler gibi haccın da ferde ve topluma sayısız faydaları vardır. Bunların en önemlilerini şu maddelerde toplayabiliriz.
1-Hacı ihrama girince kıyafeti tek tip ve basit bir elbisedir. Bütün hacı adayları bunu giyerek sonradan edindikleri mal, mülk, rütbe, makam ve benzerliklerini geride bırakır. Tek farkın şahsi faziletten ibaret olduğu gerçek eşitliği yaşarlar.
2-Kefeni andıran o örtüler içinde yapılan Arafat vakfesi aynı zamanda bir mahşer örneğidir. Bu manzara, belki bir ömür boyu insana ölümü ve haşrı hatırlatır.
3-Çeşitli ırk ve kültürlere mensup Müslümanların toplanmalarına vesile olan hac, bir maddî ve manevî değerler alışverişine vasıta olmakta, problemlere ortak çözümler arama imkânı vermektedir.
4-Kâbe etrafında tavaf, tevhid fikrini temsil etmektedir. Farklı yönlere, fakat daimi Kâbe’ye yönelerek kılınan namaz; Nereye dönerseniz Allah oradadır prensibini ruhlara işlemektedir. Metotlar, içtihatlar, kanaatler farklı olabilir. Ancak her şey Allah içindir.
Hacı; Resulullah (sav)’den nakil olduğu gibi haccın farz, sünnet, nafile ve adabını tam bir şekilde yerine getirmesi gereklidir. Âlimlerin beyan ettikleri bütün hac menasiklerini bilmesi lazımdır.
Bu menasiklerin en güzelleri İmam Nevevi’nin telif ettiği menasiktir. Her mezhebe göre menasikler vardır. Bunlardan vazgeçmemek lazımdır. Orada bütün tazim yerlerini ziyaret etsin, bu yerler meşhur ve marufturlar. Hz. Peygamber’in ziyareti için arzulu ol, bu ziyareti terketmekten sakın. Resulullah (sav)’den rivâyet olunan bir hadiste: “Hac yapıp beni ziyaret etmeyen bana cefa verir. Kim benim kabrimi ziyaret ederse hayatımda beni ziyaret etmiş gibidir.” Buyurmuştur. Bir özrü olmaksızın Peygamber Efendimiz (sav)’in ziyaretini terk etmek mümin kimseye yakışmaz.