Allah Katında Gazze Sınavını Kaybetmek Üzereyiz! / Şenel İlhan Beyefendi’nin Sohbetinden

Zamanlar ve insanlar değişse de değişmeyen tek şey insanoğlunun imtihan alanları ve imtihan sorularıdır ki aşağıdaki ayetler bu gerçeği şöyle haber vermektedir.
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” (Bakara,2/155)
“Yoksa sizden öncekilerin çektikleriyle karşılaşmadan cennete girebileceğinizi mi sandınız? Onlar öylesine yoksulluk ve sıkıntı çekmişler, öyle sarsılmışlardı ki peygamber ve yanındakiler, “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” demeye başladılar. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır.” (Bakara,2/214)
Bugün Filistin’de Gazze’de yaşanan acı olayların benzerleri önceden de yaşanmış, bu tür olaylar tarihler boyu hep devredip durmuştur. Yukarıdaki ayetlerin açık beyanı ile insanlar imtihana tabi tutulmuş, bu olayların neticesi durduğu taraf, yaptığı eylem veya kalbi duruş nedeniyle kimileri imtihanı kazanmış, kimileri de kaybetmiştir.
Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) ve kutlu sahabesi de bu tür olaylarla fazlasıyla imtihan olmuşlardır. Efendimiz’e (s.a.v.) Hira mağarasında inziva halinde iken Cebrail (a.s.) nübüvvetini müjdelemek için geldiğinde, Efendimiz (s.a.v.) yaşadığı bu hadiseyi biricik eşi Hazreti Hatice’ye (r.a.) korku ve endişe ile anlatmış, o da bu durumda Efendimizin (s.a.v.) ruh halini teskin ve yaşadığı olayın rahmaniliğini tasdik için o dönemin en bilge kişisi amcaoğlu Varaka bin Nevfel’e götürmüştür. Varaka bin Nevfel şirke bulaşmamış, Mekkeli müşriklerin taptığı putlara tapmamış muvahhit birisidir. Efendimizin (s.a.v) yaşadığı hadiseyi dinleyen Varaka bin Nevfel, onun Tevrat ve İncil’de müjdelenen Resul olduğunu haber verir ve başına gelecekler hususunda da şunları hatırlatır:
“Bu gördüğün, Allah’ın Hz. Musa’ya gönderdiği Nâmus’tur. Keşke senin davet zamanında genç olsaydım! Kavminin seni bu şehirden çıkaracakları zaman keşke hayatta olsam!”
“Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.): ‘Onlar beni buradan çıkaracaklar mı ki?’ diye sorar, Varaka da: ‘Evet, senin getirdiğin bu dava ve mesaj ile gelen herkes, her peygamber, düşmanlığa uğramıştır. Şayet senin davet günlerine yetişirsem, sana elimden gelen yardımı yaparım.’ der. (Buharî, Bed’u’l-vahy, 1).
Gerçekten de haber verdiği bu olayların hepsi yaşanmış, hem Efendimiz (s.a.v.) hem de ona iman edenler, olmadık baskı, düşmanlık, toplumdan tecrit ve akabinde canlarına kasta kadar varan şiddet ve işkencelere maruz bırakılmışlardır. Hatta Yâsir b. Âmir, eşi Sümeyye ve oğulları Ammâr bin Yâsir (r.anhüma) işkence altında şehit edilmiş, bir köle olan Bilâli Habeşi çöl sıcağında, güneşin altında üzerine konan koca kayalarla ne işkenceler görmüştür.
Ne var ki, İslâm’ın yayılmasına mani olmak gayesiyle müşrikler tarafından girişilen bu teşebbüsler neticesiz kalmış, her türlü şiddet ve mukavemete rağmen Müslümanların sayısı günden güne artmış, hatta bugün Gazze’de yaşananları çağrıştıracak bir benzerlikle İslâm’ın nuru Mekke dışındaki kabilelerin de dikkatini çekmeye ve onların İslam’la müşerref olmalarına vesile olmuştur.
Nübüvvetin yedinci yılında gerçekleşen bir boykot olayı vardır ki bu boykot yıllarında Efendimiz (s.a.v.) ve inananlar üç yıl süren ve aynı zamanda çok acı ve çileli geçen bir tecrit olayı yaşamışlardır. Müşrikler, işkence yapmakla, şiddet göstermekle kimseyi dininden çeviremeyeceklerini, İslâm’ın ilerleyip yayılmasına engel olamayacaklarını anlayınca taktik değiştirip boykot uygulamışlardır. Bu boykotta, gerek Müslüman ve gerekse gayri müslim olsun, Haşimoğullarından tamamıyla münasebetler kesilmiş, Haşim ve Muttaliboğulları ailelerinden kız alınıp verilmemiş, yiyecek, içecek, mal vs. gibi hiçbir şey alınıp satılmamış, dışardan gelip de gıda maddesi satanlara da şiddetle engel olunmuştur.
Bu durum karşısında Haşim ve Muttaliboğulları aileleri artık dağınık bir şekilde oturamayacaklarını anlayıp Mekke’nin kuzey tarafında bulunan Ebu Talib Mahallesi denilen yere topluca taşınmışlardır. Boykota uğrayanlar içecek ve gıda ihtiyaçlarını karşılayamadıklarından, şiddetli bir açlık ve kıtlıkla karşı karşıya kalmışlardır. Öyle ki bazıları yiyecek bir şey bulamadıklarından ağaç yapraklarını, hatta orada burada ele geçirdikleri kuru deri parçalarını ateşe tutup yemek zorunda kalmışlardır. Bu zor günlerde, mü’minlerin ihtiyaçlarını gidermek için başta Peygamber Efendimiz (s.a.v.) olmak üzere Ebu Talib ve Hz. Hatice tüm varlıklarını harcamışlarsa da yine de açlık ve kıtlığın sıkıntısından inananları kurtaramamışlardır. Ama şu da var ki, müşriklerin Müslümanlara yaşattıkları her türlü zulüm ve baskı, inananları davasından asla vaz geçirememiş, İslâm’ın yayılmasına ve gelişmesine de engel olamamıştır.
Tarih tekerrürden ibarettir, sözünü doğrularcasına o gün müşriklerin müminlere uyguladığı bu tecrit ve boykot mezalimini bugün siyonist İsrail, Filistinli ve Gazzeli müminlere neredeyse yetmiş yıldır uygulamaktadır, ama o da amacına ulaşamamış ve ulaşamayacaktır.
Nitekim dünyanın askeri anlamda en güçlü ülkesi ABD’yi ve en zengin ülkeleri olan Batı Devletlerinin desteğini arkasına alan İsrail, 5-10 bin kişilik Hamas mücahitlerine karşı üç aydır savaşıyor ve hala bir sonuç elde edemedi. Füze geçirmez demir kubbesi, dünyanın en büyük hava üstünlüğü, en gelişmiş silahları ve sınırsız mühimmatı ile Gazze topraklarına neredeyse 5 atom bombasına eşdeğer bomba attı. Binalar yıkıldı harap oldu, sivillerden çoluk çocuk, yaşlı, kadın binlerce şehit ve yaralı var, ama sonuç yok. Dünya önünde adeta rezil olan, yaptığı soykırıma vahşete rağmen hâlâ hayalindeki zafere ulaşamayan İsrail’de korku, panik ve endişe arttı. Bununla beraber zulüm ve vahşette de artık sınır tanımaz oldu. İşgalci zalim İsrail devletine karşı Allah’a imanlarından ve dualarından başka hiçbir şeyleri olmayan bu mübarek insanlar, adeta dünyaya meydan okuyor ve bu meydan okumayla birlikte bizlere geçmişte yaşanmış ehl-i küfre ait bazı ibretlik vakaları hatırlatıyor.
Hatırlayın, Yemen kralı Ebrehe o dönemin askeri yönden en güçlü ülkesi, tam teçhizatlı yüz binlerce ordusu, ordunun önünde bugünün tanklarını çağrıştıran fiilleri ile Kâbe’yi yıkmaya geliyor. Karşıda direnecek bir Allah’ın kulu yok. Öyle emin ki Kâbe’yi yakıp yıkacağından ama tüm ordusu ebabil kuşları ile yenilmiş ekine dönüyor.
Hele Hendek muharebesinde düşmana karşı kazılan hendekler, bugün Kassam tugaylarının tünelleri gibi değil mi? O dönem sayıca silahça çok üstün müşrikler topluluğuna karşı Allah’ın yardım ve ilhamı ile kazılan hendekler, İslam ordusuna taktiksel bir başarı getirirken, bugün de yer altına kazılmış tüneller bir başka İslam topluluğuna, dünyanın en büyük süper güçlerine karşı zafer muştusu veriyor.
Küreselleşmenin artı ve eksi yönlerini yaşadığımız bu yüzyılda bugün sekiz milyara varan insan topluluğu artık birbirinin her türlü sorunlarından sevinç ve üzüntülerinden her türden bilişim araçları ile saniyede haberdarlar. Bu teknolojik gelişme bir rahmete dönüşerek özellikle sosyal medya avantajları ile Gazze ayaklanması bütün dünyada hayret uyandıran bir İslami uyanışa dönüşüyor ve adeta İslam güneşi Batıdan doğuyor.
“Onlar (Yahudilerden inanmayanlar, Hz. İsa’yı öldürmek üzere) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık onlara) bir düzen kurdu (ve şeytani oyunlarını bozdu). Allah, düzen kurucuların (ve tuzak hazırlayanların) en hayırlısıdır.” (Âl-i İmrân, 3/54)
Bu ayette Allah Celle Celalühü, Hz. İsa’ya (a.s.) haince tuzak kuranların, tuzaklarını nasıl boşa çıkardığını anlatırken, Gazze’de yaşananlar ise bu ayetlerin yeni tecellilerini bizlere yaşatıyor.
Gazze halkı en küçüğünden en yaşlısına, sivil, asker mücahidine kadar İslam adına büyük bir sınavı başarı ile veriyor ki buna bütün İslam âlemi ve hatta ehli küfür bile şahitlik ediyor. Bizlere gelince bu ağır sınav şartlarında bizlerin de kendimizi ciddi olarak sorgulamamız ve özellikle İslam ülkeleri olarak bu sınavda nasıl bir yerde durduğumuzun hesabını iyi yapmamız gerekiyor. Zira terörist İsrail devleti, Filistin’de, Gazze’de hem işgal hem de vahşi bir soykırım peşinde iken düşmanı unutmak ve ondan gafil olmak birazcık aklı, imanı ve vicdanı olan insanların yapacağı iş değildir.
Bu konuda: “Ne yaparsanız yapın soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.” diyen merhum Aliya İzzetbegoviç’in serlevha bir sözünü hatırlatarak, yine değerli büyüğümüz Şenel İlhan Beyefendi’nin bu konunun altını kalın çizgilerle çizdiği mühim bir sosyal medya paylaşımı ile yazımı noktalıyorum.
“Yazık çok yazık! Bu millete ne olmuş böyle? Allah katında Gazze sınavını kaybetmek üzereyiz! Herkes işinde gücünde… En küçük tavizsiz bir şekilde hayatlar devam ediyor!
Maalesef, üzülerek ve utanarak izliyorum! Ağla sızla elimizden bi şey gelmiyor ki ne yapalım psikolojisi ile aldırmazlık, unutma ve yok sayma modu, artık bu milletin tavrı oldu!
Dünyanın her yerinde her dine mensup insan, Gazze için mitingler, protestolar düzenlerken ve bunu neredeyse rutin olarak yaparlarken, Türkiye’de ise artık tık yok! Türk milleti Allah katında rezil oluyor!
Devletin en başı dahil tam kadro bu dava için ve Allah için koşuştururken ve her fırsatta ve her koşulda Gazze, Filistin ve Kudüs davası gündemlerinden hiç düşmezken ve yine, özellikle, yiğit ve yürekli söylemleri ile Devlet Bahçeli ve birçok siyasetçimiz, her koşulda elinden gelen her şeyi yaparken Türk halkı ise, aleni umursamaz ve artık sadece uyuşuyor ve miskinlikten mayışıyor! Ve yine, hayretler içinde görüyorum ki, tüm dünyanın ve Batı’nın birkaçı hariç, tüm siyasileri apaçık alçak ama halkı Gazze ve Filistin için coşku ile ayakta ve sırf bu nedenle İslam’a dönüşler rekor seviyede ve olağanüstü boyutlarda! Arap âlemi ise, halkı kan ağlasa da, yöneticileri alçak bile değil satılmış, kukla ve menfaatlerinin kölesi iğrenç zavallılar haline gelmişler! Sanki, “Allah’ım! Gazabın nerede? Azabın hani?” dercesine bir uyuşukluk ve korkaklıkla yatıyor ve üstelik halklarına da tam bir baskı uygulayıp İsrail’e yalakalık yapıyorlar…
Fakat her şey bir yana her ne olursa olsun bu asil Türk milletine bu garabet durum ve bu iğrenç uyuşukluk asla yakışmıyor ve Alpaslanların, Fatihlerin, Osman Gazilerin kemikleri sızlıyor ve adeta mezarlarında, Gazze’den çok halimize ağlıyorlar!
Ne diyelim? Rabbım İslam âlemini bu utançtan ve zilletten kurtarsın! Gazze, Filistin, Doğu Türkistan’da Uygurlara, Keşmir ve dünyanın her yerinde inim inim inleyen bütün Müslümanlara yardım etsin!
Ve artık, İslam âlemi ve kurtuluşu için, cihadı ve şehadeti amaç edinen, yürekli mücahitleri bir araya toplasın ve dünyaya adalet gelsin! İslam hâkim olsun! Zulüm yok olsun…”